Haçova Meydan Muharebesi (1596) – Uzun Savaşların Dönüm Noktası
Haçova Meydan Muharebesi, 24–26 Ekim 1596 tarihlerinde Osmanlı Devleti ile Avusturya Arşidüklüğü ve ona bağlı müttefik kuvvetler arasında, bugünkü Macaristan sınırları içinde yer alan Mezőkeresztes (Haçova) ovasında gerçekleşen büyük bir meydan savaşıdır. Uzun Savaş ya da On Beş Yıl Savaşları (1593–1606) içinde, Osmanlıların kazandığı son büyük meydan zaferlerinden biri kabul edilir. Taktik bakımdan parlak bir sonuç doğurmasına rağmen, savaşın genel akışını kökten değiştirmemiş, daha çok psikolojik ve iç siyaset açısından etkili olmuştur.
Uzun Savaş’ın İçinde Haçova’ya Giden Yol
yüzyılın sonlarında Eflak, Boğdan ve Erdel bölgelerinde yaşanan karışıklıklar, sınır hattında Avusturya kuvvetleriyle artan çatışmalar, Osmanlı–Avusturya dengesini bozdu ve iki tarafı yeniden uzun süreli bir savaşa sürükledi. Osmanlı cephesinde ilk yıllar pek parlak değildi; özellikle Estergon’un 1595’te kaybedilmesi hem stratejik hem de moral açıdan ağır bir darbe sayıldı.
Bu dönemde III. Murad’ın ölümü sonrası tahta geçen III. Mehmed, devlet erkânının ve yeniçeri ocağının baskısıyla bizzat sefere çıkmak zorunda kaldı. Kanûnî’den sonra ilk defa bir Osmanlı padişahının ordunun başında batı seferine gitmesi, hem geleneksel gaza anlayışını canlandırma hem de iç politikada otoriteyi güçlendirme arzusunun bir yansımasıydı. Haziran 1596’da İstanbul’dan hareket eden Osmanlı ordusu, Balkan güzergâhını takip ederek Belgrad üzerinden Macaristan’a ilerledi. Seferin ana hedefi, Habsburg hattını zorlayan Eğri (Eger) Kalesi’ydi. Kuşatma 21 Eylül’de başladı ve 12 Ekim 1596’da kale Osmanlıların eline geçti. Eğri’nin fethi, Haçova Ovası’nda yaşanacak büyük meydan muharebesinin de zeminini hazırladı.
Haçova Ovasında Karşılaşma
Eğri’nin kaybı, Avusturya sarayında ciddi bir alarma yol açtı. Arşidük Maximilian komutasında Alman, Macar, Leh, Çek, İtalyan, İspanyol ve papalık birliklerinden, ayrıca Erdel Voyvodası Zsigmond Báthory’nin askerlerinden oluşan karma bir ordu toplandı. Sayıları farklı rivayetlere göre değişmekle birlikte, müttefik kuvvetlerin on binlerce askerden oluştuğu ve Osmanlı ordusuna sayıca yakın yahut zaman zaman ondan üstün olduğu kabul edilir.
Osmanlı tarafında padişah III. Mehmed ordunun başındaydı. Sadrazam Damad İbrahim Paşa başkomutan konumunda, Cigalazâde Yusuf Sinan Paşa, Sokulluzâde Hasan Paşa, beylerbeyleri ve Kırım hanının gönderdiği birlikler çeşitli kanat ve birliklerin komutasını üstlenmişti. Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi de doğrudan askerî komuta içinde olmasa da, padişah üzerindeki etkisi ve savaş sırasındaki tavrıyla kritik rol oynadı.
Haçova Ovası, geniş ve yer yer bataklıklarla kaplı yapısıyla her iki taraf için de riskler barındıran bir savaş alanıydı. Müttefik ordu, ovada hendek ve siperlerle güçlendirilmiş daha korunaklı bir mevkie yerleşti. Osmanlı ordusu ise klasik düzenine girdi: merkezde padişah ve vezirler, sağ kolda Rumeli kuvvetleri, sol kolda Anadolu askerleri, ön hatta pîşdar birlikleri ve Kırım süvarileri yer aldı. Toplar özellikle merkezde, aralarına zincirler gerilerek bir hat üzerinde konuşlandırıldı; bu düzen, düşman süvarilerinin toplar arasına sızmasını zorlaştırmayı amaçlıyordu.
İlk Çarpışmalar ve Gergin Başlangıç
Büyük muharebeden hemen önce, Osmanlı öncü birlikleri dördüncü vezir Hadım Cafer Paşa idaresinde Haçova civarına gönderildi. Cafer Paşa, bölgede müttefik ordusuyla deneme mahiyetinde bir çarpışmaya girdi; ancak karşısındaki kuvvetin beklenenden kalabalık olduğu ortaya çıktı ve öncü birlikler kayıp vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Bu küçük yenilgi, Osmanlı karargâhında moral bozukluğuna neden oldu. Kışın yaklaşmakta olduğu, ordunun yorgunluğu gibi sebepler öne sürülerek geri dönme fikri tartışılmaya başlandı. Fakat Hoca Sâdeddin Efendi, geri dönüşün ağır bir prestij kaybına yol açacağını savunarak padişahı savaşmayı sürdürmeye ikna etti. Böylece Osmanlı ordusunun Haçova Ovası’nda kesin bir meydan savaşına girmesi kararlaştırıldı.
25 Ekim 1596’da iki ordu karşı karşıya geldi. Gün içinde daha çok yoklama niteliğinde çatışmalar yaşandı; asıl belirleyici çarpışmanın ertesi gün olacağı belliydi.
26 Ekim: Çöküşün Eşiğinden Dönüşe
26 Ekim sabahı, Haçova Ovası tam anlamıyla bir meydan savaşına sahne oldu. Osmanlı ordusu, merkez ve kanatlardan ileri harekete geçerek müttefik mevzilerine yaklaşmaya çalıştı. Avusturya–Erdel kuvvetleri ise siper ve tahkimatla güçlendirilmiş konumlarından yoğun top ve tüfek ateşiyle karşılık veriyor, özellikle açık alanda ilerleyen birliklere ağır kayıplar verdiriyordu.
Günün ilerleyen saatlerinde müttefik kuvvetlerin baskısı özellikle Osmanlı sağ kolunda hissedildi. Rumeli kuvvetlerinin bulunduğu bu kanat, yoğun ateş ve hücumlar karşısında çözülme emareleri göstermeye başladı. Sağ kolun geri çekilmeye yüz tutması, merkezin de baskı altına girmesine yol açtı. Müttefik ordunun vurucu unsurları, Osmanlı topçu hattına yaklaştı ve bir süre sonra zincirli toplardan oluşan savunma hattını yararak karargâh bölgesine sızmayı başardı.
Bu sırada Osmanlı karargâhında büyük bir panik yaşanıyordu. Hazine sandıkları, cephane arabaları ve padişah otağının yakınındaki çadırlar tehlike altına girmişti. Müttefik askerleri, disiplinli bir şekilde ilerlemek yerine, ele geçirdikleri bölgedeki ganimetlere yöneldiler; çadırlara dağıldılar, erzak ve eşyaları yağmalamaya başladılar. Görünürde Osmanlı ordusu kesin yenilgiye sürükleniyordu. Sadrazam Damad İbrahim Paşa, padişahı savaş meydanından uzaklaştırma, hatta kıyafet değiştirterek gizlice çekilme ihtimalini gündeme getirdi. Hoca Sâdeddin Efendi ise bunun ordunun tamamen dağılması anlamına geleceğini söyleyerek şiddetle karşı çıktı ve padişahın alanda kalmasını sağladı. Bu, savaşın psikolojik dengesi açısından önemli bir eşikti.
Kamp İçindeki Direniş ve Beklenmedik Karşı Hücum
Haçova Muharebesi’ni diğer meydan savaşlarından ayıran en dikkat çekici nokta, savaşın kaderini belirleyen karşı hareketin, klasik muharip birliklerden değil, karargâhın arka planda kalan hizmetli sınıfından gelmesidir. Müttefik askerleri Osmanlı kampında yağmaya daldıkça, normal şartlarda savaş hattında yer almayan çadır görevlileri, arabacılar, aşçılar, hayvan bakıcıları ve diğer hizmet personeli, içgüdüsel bir refleksle toparlanarak bu yağmacılara karşı koymaya başladı. Ellerine geçen sopa, balta, kazma, kısa silahlar ve tüfeklerle dar geçitlerde ve çadır aralarında organize olmadan saldırıya geçtiler.
Yağma hâlindeki Hristiyan askerleri savaş düzeninde olmadıkları için bu ani direnişe hazırlıksız yakalandı. Kampın içinde başlayan çatışma, kısa sürede müttefik birlikleri arasında ciddi bir kargaşaya yol açtı. Aynı zamanda, ön hatta hâlâ çarpışan veya kısa süreli dağılmanın ardından toparlanmaya çalışan Osmanlı birlikleri, karargâhtan yükselen direniş haberleriyle moral buldu. Merkez, sağ ve sol kanatta kalan düzenli birlikler karşı taarruza geçti; topçular yeniden mevzilendi, süvariler ileri atıldı.
Böylece savaşın tablosu hızlı bir şekilde tersine döndü. Hem kamp içinde yağmaya dalmış birlikler darbe üstüne darbe alıyor, hem de dışarıda Osmanlı karşı hücumu karşısında müttefik kuvvetlerin düzeni bozuluyordu. Geri çekilmeye çalışan askerlerin bir kısmı, Haçova çevresindeki bataklık ve sulak sahalara sürülerek imha edildi; bir kısmı da düzensiz kaçış sırasında ağır kayıplara uğradı. Birkaç saat önce Osmanlı aleyhine görünen savaş, artık kesin Osmanlı zaferine dönüşmüştü.
Zaferin Günü ve Uzun Vadeli Etkileri
Haçova Meydan Muharebesi, Osmanlı tarih yazımında büyük zaferler arasında anılan, dramatik akışıyla öne çıkan bir savaştır. Osmanlı ordusu, ağır kayıplara rağmen savaş alanında kalmayı başarmış, padişahın başında olduğu sefer, bozgunla değil parlak bir zaferle sonuçlanmıştır. III. Mehmed’in prestiji bu zaferle güçlenmiş, İstanbul’da fetihnâmeler okunmuş, büyük kutlamalar yapılmıştır.
Bununla birlikte, Haçova’nın uzun vadeli etkisi taktik zafer kadar parlak olmadı. Uzun Savaş, 1606 yılına kadar devam etti ve Haçova zaferi, savaşın genel dengesini kalıcı biçimde Osmanlı lehine çeviremedi. Muharebede Osmanlı ordusu da ciddi kayıplar verdi. Savaş sonrasında yapılan yoklamalarda, Haçova’da savaşa katılmadığı veya savaş sırasında kaçtığı tespit edilen çok sayıda timarlı sipahinin tımarları geri alındı; bu kesimden pek çok kişi Anadolu’daki Celâlî isyanlarına katılarak iç karışıklıkların büyümesine katkıda bulundu. Böylece Haçova, dış cephede parlak bir zafer olmasına rağmen, iç düzen bakımından yeni sorunları tetikleyen bir dönemeç hâline geldi.
Yine de Haçova Meydan Muharebesi, Osmanlı savaş geleneğinde, ağır baskı altında dahi tamamen dağılmayan bir ordunun, moral ve psikolojik dirençle savaşı tersine çevirebildiği örnek bir vaka olarak yerini aldı. Topçu ve ateşli silahların kullanım şekli, bataklık arazi şartlarının etkisi, seferin lojistik boyutu ve komuta kademesinin kritik anlarda aldığı kararlar, Haçova’yı yalnızca bir zafer olmaktan çıkarıp, askeri tarih açısından uzun süre incelenen bir laboratuvar hâline getirdi.