BOZKIRDAN CUMHURİYETE: GENEL TÜRK TARİHİ

Tarih sahnesine Orta Asya’nın sert iklim koşullarında, Tanrı Dağları ile Ötüken Ormanları arasında çıkan Türk milleti; binlerce yıllık serüveninde kurduğu devletler, geliştirdiği askeri stratejiler ve meydana getirdiği medeniyet sentezleri ile dünya tarihinin ana aktörlerinden biri olmuştur. M.Ö. 3. binyıllara kadar uzanan bu köklü geçmiş, sadece askeri zaferlerin değil; göçebelikten yerleşikliğe, Şamanizm’den İslamiyet’e, imparatorluktan ulus devlete geçişin de sosyolojik hikayesidir.

ORTA ASYA VE İLK DEVLETLER DÖNEMİ

Türk siyasi tarihinin bilinen ilk teşkilatlı yapısı, merkezi kutsal Ötüken şehri olan Büyük Hun İmparatorluğu ile başlar. M.Ö. 220’li yıllarda Teoman önderliğinde birleşen Türk boyları, asıl kimliğini Teoman’ın oğlu Mete Han döneminde bulmuştur. Mete Han, kurduğu "Onlu Sistem" ile günümüz modern ordularının hiyerarşik temelini atmış ve Çin İmparatorluğu’nu vergiye bağlayarak Doğu Asya’nın tartışmasız hakimi olmuştur. Onun "Toprak milletindir, verilemez" düsturu, Türk devlet geleneğindeki vatan kavramının ilk tezahürüdür. Ancak Hunların yıkılmasının ardından başlayan Kavimler Göçü (375), Türk tarihini Asya’dan Avrupa’ya taşımış; Balamir önderliğindeki Hunlar, Avrupa’nın etnik ve siyasi haritasını yeniden çizerek Batı Roma’nın yıkılışına giden süreci başlatmış ve Avrupa Hun Devleti’ni kurmuşlardır. Özellikle Attila dönemi, Avrupalıların hafızasında silinmez izler bırakmış, Türk gücünün Roma kapılarına kadar dayandığı bir devir olmuştur.

Asya’da kalan Türkler ise 6. yüzyılda Bumin Kağan önderliğinde Göktürk (Kök Türk) Devleti’ni kurarak tarihte ilk kez "Türk" adını siyasi bir kimlik olarak kullanmışlardır. İpek Yolu hakimiyeti için Bizans ve Sasani imparatorluklarıyla diplomatik ilişkiler kuran Göktürkler, Türk kültürünün yazılı ilk belgeleri olan Orhun Abideleri’ni dikerek devlet yönetimi, millet bilinci ve sosyal hukuk (töre) kurallarını taşlara kazımışlardır. Göktürklerin ardından sahneye çıkan Uygurlar ise Bögü Kağan döneminde Maniheizm dinini benimseyerek Türk tarihinde radikal bir kültürel dönüşüme imza atmışlardır. Bu inancın etkisiyle göçebe yaşamı ve savaşçılığı kısmen terk eden Uygurlar; tarım, mimari, matbaa ve şehircilikte ileri giderek Türklerin yerleşik medeniyete geçişinin öncüleri olmuşlardır.

İSLAMİYET İLE TANIŞMA VE MEDENİYET DEĞİŞİMİ

Türk tarihinin en büyük kırılma noktası, 751 yılındaki Talas Savaşı’dır. Bu savaşta Çin’e karşı Müslüman Abbasilerin yanında yer alan Türkler, İslamiyet ile tanışmış ve Gök Tanrı inancına sahip bu millet, kitleler halinde İslam dinini benimsemeye başlamıştır. Bu süreç, Karahanlılar ile ilk meyvelerini vermiştir. Orta Asya’da kurulan ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar, Türkçeyi resmi dil olarak korumuş, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i ve Kaşgarlı Mahmut’un Divânu Lugâti't-Türk’ü gibi eserlerle Türk-İslam sentezinin temellerini atmışlardır. Aynı dönemde Gazneli Mahmut önderliğindeki Gazneliler, İslamiyet’i Hindistan’a taşıyarak bugünkü Pakistan’ın temellerini atarken; Oğuzların Kınık boyundan gelen Selçuklular, İslam dünyasının siyasi liderliğini üstlenmiştir.

Tuğrul ve Çağrı Beylerin önderliğinde kurulan Büyük Selçuklu Devleti, 1040 Dandanakan Savaşı ile bağımsızlığını ilan etmiş ve 1055 Bağdat Seferi ile Abbasi Halifesini himaye ederek "Doğu’nun ve Batı’nın Sultanı" unvanını almıştır. Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 26 Ağustos 1071’de Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i mağlup ettiği Malazgirt Zaferi, Türk tarihinin akışını Anadolu’ya çevirmiştir. Bu zaferle Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış, feth edilen topraklarda kurulan Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti, Haçlı Seferleri’ne göğüs gererek Anadolu’yu bir Türk yurdu (Turchia) haline getirmiştir.

CİHAN HAKİMİYETİ: OSMANLI İMPARATORLUĞU

Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmesiyle ortaya çıkan otorite boşluğunda, uç bölgelerde kurulan beyliklerden biri olan Osmanoğulları, tarih sahnesine çıkmıştır. 1299’da Söğüt ve Domaniç çevresinde Osman Gazi tarafından temelleri atılan bu küçük uç beyliği, Bizans sınırında olmanın verdiği stratejik avantajı ve adaletli yönetim anlayışını (İstimalet) kullanarak kısa sürede büyümüştür. Orhan Gazi ile devletleşen, I. Murad ile Balkanlara geçen Osmanlılar; Yıldırım Bayezid ile Anadolu birliğini sağlamaya çalışmış, ancak 1402 Ankara Savaşı’ndaki Timur darbesiyle dağılmanın eşiğine gelmiştir. Çelebi Mehmed’in ferasetiyle toparlanan devlet, II. Mehmed’in (Fatih) 1453’te İstanbul’u fethiyle bir "İmparatorluğa" dönüşmüştür.

MİLLİ MÜCADELE VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile orduları terhis edilen ve toprakları işgal edilen Türk milleti, tarihinin en karanlık günlerini yaşamıştır. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı, bir milletin uyanışının miladı olmuştur. Erzurum ve Sivas Kongreleri ile milli iradeyi hakim kılan, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açarak "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyen Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, Sevr Antlaşması’nı yırtıp atmıştır.

Doğu’da Ermenilere, Güney’de Fransızlara ve Batı’da Yunanlılara karşı verilen topyekûn savaş; I. ve II. İnönü, Sakarya Meydan Muharebesi ve nihayetinde 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile zaferle sonuçlanmıştır. 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşu ile askeri safha bitmiş, Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığı tüm dünyaya kabul ettirilmiştir. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile Türk tarihinde yeni bir sayfa açılmış; saltanat ve hilafetin kaldırılması, hukuk, eğitim ve kılık kıyafet devrimleri ile Türkiye, yüzünü çağdaş medeniyete dönen laik, demokratik ve modern bir ulus devlet olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır.

Orta Asya bozkırlarında yakılan o ilk ateş, Anadolu’da bir Cumhuriyet meşalesine dönüşerek bugün de yanmaya devam etmektedir.